17 Temmuz 2014 Perşembe

ZAMAN ve UZAY


"Zaman", tanımlanması en zor mefhumlardan biridir.Buna rağmen hepimizin aklında zaman tanımı üzerine çok net olmasa da bir takım düşünceler vardır; Kah hızlı, kah yavaş akıp giden, geçen ani bir daha geri dönmeyen,varlğını hissettiğimiz fakat tutamadığımız bir şeydir bu zaman. Zamanı tanımlamak için  insan algılarını esas almaktan başka yapabileceğimiz bir şey yoktur.İnsan algıları "zaman akışı düzenli midir? düzensiz midir? hızlı mıdır? yavaş mıdır?" gibi sorulara somut yanıtlar veremez.Dolayısıyla zaman kavramının nesnel olarak tarifi zor ve felsefi sorunlarla doludur.Zamanın nesnel olarak, emin olabildiğimiz tek niteliği, içinde bulunduğumuz ana göre belli bir yön ilerlemekte olduğudur.İçinde bulunduğumuz şu ani geçmişimizi, şu anda yaptıklarımı da geleceğimizi belirler.Zamanda geri dönüp geçmişimizi değiştiremeyiz. Zaman içinde bulunduğumuz ana göre geçmişten geleceğe doğru akar. Burada şuna dikkat edelim: zamanın bu tek yönlülügü yani simetriği, tamamen uzayda maddenin varlığına bağlıdır.Boşlukta zaman akışının asimetrisi olamazdı.Uzun erimli temel etkileşme kuvvetleri gravitasyon ve elektromanyetizma, zamanın akış yönüne duyarsız olduklarından, zamanın tek bir yöne akması bu kuvvetlerin varlıgıyla açıklanamaz.Zamanın akıs yönünü saptamak için birkaç değişik makroskobik fizik kuralı önerilebilir:
Birincisi; termodinamik kuralıdır.Termodinamiğin ikinci yasası tersinemez olaylarda toplam entropinin mutlaka artı işaretli yükselen bir fonksiyon olduğunu söyler. Entropi tanımını, kabaca, bir sistemin düzensizliğinin bir ölçüsü olarak verebiliriz. Elimizdeki cam bardak yere düsünce kırılır, parçaları çevreye saçılır.Entropi artmıstır. Olayı filme alıp tersten göstersek,cam kırıklarının derlenip bir bardak oluşturduklarını ve bardağın yerden sıçrayıp elimize geldiğini görürüz.Entropi azalmıştır.Bu da, Newton yasalarına göre olası bir harekettir, ama doğada gözlenemez.Zamanın akis yönünü entropinin artış yönüyle özdeşleştiririz.
İkinci bir kural; Büyük Patlama ile yaratılan ve genleşen evren modellerinden gelir. Kozmik zaman değişkeninin başlangıcını evrenin yaratılıs anıyla çakıstırırsak kozmik zamanın artıs yönünü evrenin genleşme yönüyle özdeşlestirebiliriz.
Görülüyor ki makroskopik fizik yasaları, zamanın geçmişten geleceğe tek bir akış yönünün bulunması ile tutarlıdır.
Zaman kavramı, maddi dünyada uzayın aynı noktasında ya da iki değişik noktasında cereyan eden iki olay arasındaki zaman aralığı saatlerle ölçülerek nicelleştirilir.Bu saatler mekanik, atomik, ışıksal veya herhangi bir diğer yapıda olabilirler.Dikkat edilecek nokta, bu saatlerle yapılanın, doğada herhangi bir şekilde kendini düzgün olarak tekrarlayan bir hareket bulup, peryodik dediğimiz bu hareketin salınımlarını saymaktan ibaret olduğudur. Zaman ölçümünün hassaslığı,söz konusu peryodik hareketin düzgün olmasına ve periyodunun, ölçülen zaman aralığına göre yeteri kadar küçük olmasına bağlıdır.Dünyanın Güneş etrafinda bir devir tamamlaması (bir yıl), insan hayatında çok hassas bir ölçüm birimi vermez. Gece-gündüz değişimleri (bir gün) daha iyi bir zaman birimidir.Fakat yine de yeterince hassas değildir.Bizler için zaman ölçümündeki hassaslık,saati oluşturan salınımların periyodunun kısalığıyla doğru orantılıdır.Ancak zaman birimini ne kadar küçültürsek küçültelim yine de saatlerle ölçülen zaman aralıkları sonuçta tam sayılar veya kesirli sayılarla verileceklerdir. Zamanda bir anı reel sayı ekseni üzerinde bir noktayla gösterebilmek bizleri doğal olarak zamanın tek boyutlu bir sürekliliği olduğu varsayımına ulaştırmaktadır.

Zamanın Göreliliği
Doğadaki tüm olası gözlemcilerin, zamanda bir ani hep beraber aynen belirleyebilmesine zamanın mutlak olması deriz.Aristo'nun Ortaçağ'a egemen olan fizik anlayışında hem zaman, hem üç boyutlu bir sürekli ortam olarak uzay mutlak anlam taşıyorlardı.16. yüzyılda Kopernik'in gezegen sistemimizin Günes merkezli modelini öne sürmesinden ve Kepler tarafından bu modelin doğruluğunun kanıtlanmasından sonra Yeniçağ'dan itibaren uzayın mutlak olmadığı anlaşılmaya başlandı.
Yirmici Yüzyıl'a kadar, uzayın göreli, ancak zamanın mutlak olduğu kabul ediliyordu.Albert Einstein, özel görelilik teorisiyle zamanın da göreli olduğunu göstermiştir.Bunun çarpıcı kanıtlarından biri olan su örneğe bakalım: Muon adı verilen temel parçacıklar 1947'de yeryüzüne gelen kozmik ışınlarda keşfedildiler. Laboratuarda durgun bir muonun ölçülen yarı yaşam süresi 0,0000022 saniyedir.Atmosferin üst katmanlarından yeryüzüne doğru yol alan muonların çok hızlı, diyelimki ışık hızına yakın hareket ettiğini kabul edecek olursak, muonların daha yeryüzüne ulaşmadan bozunmalarını beklerdik. Halbuki kozmik muonlar yeryüzüne ulaşıyorlar.Bu olay, yeryüzündeki laboratuar gözlem çerçevesine göre kozmik muonların çok hızlı hareket halinde olmalarıyla ve bu nedenle yaşam sürelerinin, durgun yaşam süresinden daha uzun olmasıyla açıklama buluyor.
Einstein'i özel rölativite teorisinin keşfine götüren Maxwell'in elektromanyetizma denklemleri ile Newton mekanigi arasında var olan temel bir çelişki olmuştur.Bu çelişki, Newton'daki mutlak zaman kavramında düğümlenmektedir.Uzayın bir noktasına kütle koyalım.Bunun yarattıgı gravitasyon alanı, uzayın diğer bütün noktalarında etkisini duyurur.Büyük kütle, kendinden uzağa konmuş bir test kütlesini bu alan aracılığıyla çeker.Büyük kütleyi tutup titreştirirsek, Newton'a göre test kütlesinin de aynı anda bundan haberi olacaktır.Yani uzayda, bilgi iletimi anidir; sonlu bir süre geçmesi gerekmez.Halbuki elektromanyetik teoride, elektromanyetik dalgaların yayılma hızının 'c' ışık hızına eşit olduğunu görüyoruz.Elektromanyetik dalgalarda bilgi iletim hızı büyüktür, fakat sonludur.19. yüzyıl sonunda fizikçiler iki teori arasındaki bu çelişkiyi gidermek için 200 yıldır kullanıp geliştirdikleri Newton teorisine değil, 20-30 yıllık bir mazisi olan Maxwell teorisini değiştirmeye ugraşıyorlardı.Einstein, ışık hızına yakın hızlarda hareket eden cisimlerin mekanigini incelemek için Newton teorisinin yeterli olmadığını ilk kavrayan bilim adamı olmuştur.Zamanı göreli olarak Newton yasalarını bu varsayıma uyumlu genelleştirmiş ve böylece çelişkinin giderildiğini göstermiştir.
Einstein'in bazı temel aksiyomları:
(i) Zaman ve uzay görelidir.Yani zaman ve uzay koordinatlarının tanımları, bir eylemsiz gözlem çerçevesinin seçimine bağımlıdır.
(ii) Işık hızını hangi eylemsiz gözlemci ölçerse ölçsün c=300000 km/sn değerini bulacaktır.
(iii) Uzayda iki nokta arasında bilgi iletiminde üst sınır ışık hızıdır.Başka bir deyişle, doğada ışıktan hızlı hareket eden hiçbir cisim ya da temel parçacık yoktur.


Not ; http://www.zamandayolculuk.com/cetinbal/zamankavrami2.htm bağlantısından alıntıdır.

22 Haziran 2014 Pazar

CLAUDE MONET KİMDİR

                                               
                                                        CLAUDE MONET

Önemli Not: Değerli okurlarımız mavi veya turuncu yazılara tıkladığınızda çıkacak 5 saniyelik reklamı atlayarak renkli yazıdaki kelimeyle ilgili daha geniş kapsamlı bilgiye erişebilirsiniz. 

Claude Monet (14 Kasım 1840 – 5 Aralık 1926), Fransız empresyonist (izlenimci) ressam. Oscar-Claude Monet veya Claude Oscar Monet olarak da bilinir. İzlenimcilik terimi, Monet'nin İzlenim: Gün Doğumu adlı resminden (resim linki :  http://adf.ly/pmmRt ) gelmektedir. İzlenimcilik, modern resim sanatındaki ilk büyük devrimci harekettir. Monet, resimlerinde fırça darbeleriyle oluşturduğu değişik renklerde noktalarla istediği izlenimi uyandıracak renk ve ışık etkisini yaratmayı başarmıştır.




Çocukluğu ve gençliği

Adolphe ve Louise-Justine Monet'nin çocuğu olarak Paris'te dünyaya geldi. 1845'te, yani Monet beş yaşındayken, aile Normandiya'daki La Havre'a taşındı. Monet, Notre-Dame-de-Lorette kilisesinde Oscar-Claude olarak vaftiz edildi. Babası onun aile mesleği olan bakkallığa devam etmesini istiyordu, fakat annesi şarkıcı olan Claude sanatçı olmak istiyordu.
1851 nisanında, Monet Le Havre'da ortaokula başladı. Önceleri 10–12 Fransız frangı'na sattığı karakalem karikatürleriyle çevresinde tanındı. İlk çizgi derslerini, Jacques-Louis David'in öğrencisi olan Jacques-Francois Ochard'dan aldı. Bu dönemde, Eugène Boudin'le tanıştı. Boudin, Monet'ye yağlı boya kullanmayı ve açık ortamlarda resim tekniğini öğretti.
28 Ocak 1857'de annesi öldüğünde 16 yaşındaydı, okuldan ayrıldı ve dul teyzesinin yanına yerleşti.

Paris 

Louvre'u ziyaret etmek için Paris'e geldiğinde, pek çok ressamın eski ustaları taklit ettiğine tanık oldu. Monet, bir pencerenin yanına oturup gördüklerini resmetmektense, gereçlerini yanına alıp dışarıda resim yapmayı tercih ederdi. Paris'te geçirdiği yıllarda pek çok empresyonist ressamla arkadaş oldu. Bunlardan biri Édouard Manet idi.
Haziran 1861'de Monet, yedi yıllık bir sözleşmeyle orduya katıldı, fakat görevinin ikinci yılında teyzesi Madame Lecadre sözleşmesinin feshedilmesini sağladı. Ancak Madame Lecadre'in bir koşulu vardı: Monet'nin üniversitede sanat eğitimi alması. Monet'nin de Alman ressam Johan Barthold Jongkind'ın teyzesini bu fikre teşvik etmiş olması muhtemeldir.
1862'de Paris'te Charles Gleyre'in öğrencisiyken, üniversitedeki geleneksel resim anlayışı Monet'de hayal kırıklığı yarattı. Bu dönemde Pierre-Auguste RenoirFrederic Bazille ve Alfred Sisley ile tanıştı. Birlikte resme yeni yaklaşımlarını paylaştılar, ışığın açık havada yarattığı etkiyi resme parçalanmış renkler ve seri fırça darbeleriyle aktardılar. Bu daha sonraları empresyonizm olarak adlandırıldı.
Monet'nin tanınmasını sağlayan 1866 tarihli Camille ya da Yeşil Elbiseli Kadın (La Femme à la Robe Verte) adlı eseri ( resim linki: http://adf.ly/pmnGG ) , gelecekteki eşi Camille Doncieux'nun Monet tarafından yapılan pek çok resminden biriydi. Kısa süre sonra Doncieux hamile kaldı ve ilk çocukları Jean dünyaya geldi. 1868'de Monet, Seine nehrine atlayarak intihar etmeyi denedi.

Fransa Prusya Savaşı süresince (1870–1871) Monet İngiltere'ye sığındı. Orada, John Constable ve Joseph Mallord William Turner'ın resimleri üzerinde çalıştı. Her ikisi de renk kullanımında Monet'in yenilikçi buluşlarına ilham kaynağı olmuşlardır.
1870'de Monet ve Doncieux evlendiler.
1871–1878 yılları arasında Monet, Fransa'ya geri döndü. Önce çocukluğunun geçtiği La Havre kentine gitti. Le Havre'dan bir manzarayı yansıtan İzlenim: Gün doğumu. (Impression, soleil levant) tablosunu (resim linki: http://adf.ly/pmnX5 ) yaptı. 1874'te ilk empresyonist sergide yer alan bu resim günümüzde Paris'te Musée Marmottan-Monet'dedir. Sanat eleştirmeni Louis Leroy, resmin adından yola çıkarak "izlenimcilik" (empresyonizm) terimini, aşağılamak amacıyla ortaya atmıştır.
1873'te Paris yakınlarında ve Seine nehri kıyısında bir köy olan Argenteuil'e yerleşerek eşi Camille ile birlikte altı yıl yaşadı; en çok tanınan eserlerinden bazısını burada yaptı.
1874 yılında Manet, Degas, Renoir, Cezanne, Pissaro, Sisley ile beraber açtıkları sergi başarısız olunca ekonomik şartları iyice kötüledi. Ancak Manet'in yardımıyla Argueille'de kalmayı sürdürebiliyordu. Bu dönemde resimleri hayatının başka hiçbir döneminde olmadığı kadar koyulaştı, kasvetli bir hal aldı.

Son dönem 

Monet, 1876'da Ernest and Alice Hoschedé çifti ile tanıştı. İş adamı ve koleksiyoner Ernest Hoschedé, evi için dekoratif paneller sipariş etmişti. 1877'de iflas etmesi, empresyonist sanatçılar için ama özellikle Monet için büyük bir darbeydi. Vétheuil'de bir Ernest ve Alice Hoschedé çiftinin evine yazboyu beraber kalmak üzere Monet ve hasta eşi Camille çocuklarıyla beraber yerleşti ancak orada uzun süre kaldılar. Ernest Hoschedé zamanının büyük bölümünü Paris'te geçiriyordu. 1878'de Belçika'ya kaçtı.
Claude ve Camille'in ikinci çocukları Michael, 17 Mart 1878'de doğmuştu. Doğum ile iyice zayıf düşen Madame Monet 5 Eylül 1879'da tüberküloz sebebiyle öldü. Monet, onu ölüm yatağında resmetti (resim linki: http://adf.ly/pmnor ). Camille'in ölümünden sonra Monet, Alice ile Vétheuil'de yaşamaya devam etti. Alice, kendi altı çocuğuyla birlikte Monet'in çocukları Jean ve Michael'e bakmaktaydı. 1891'de eşi Ernest'in ölümünden sonra Monet ile evlenmeyi kabul etti. 1892 yılının Temmuz ayında evlendiler.
Camille'in ölümünden sonra yas içindeki Monet, bir daha asla yoksulluk batağına düşmeme kararını vermişti ve en güzel eserlerini yaratmak üzere çaba harcamaya başladı. 1883-1908 yılları arasında, Akdeniz'i dolaştı ve pek çok doğa resmi yaptı. Önemli bir resim serisini İtalya Venedik'te yapmıştır. Ayrıca Londra'da iki önemli serisi olan Parlamento ve Charing Cross Köprüsü resimlerini hazırladı.
Alice, ve Claude Monet çocuklarla beraber 1881'de Poissy'e, 1883'te Vernon'a taşındılar ve son olarak Mayıs 1883'te Paris'ten 80 km. mesafedeki Giverny'e yerleştiler. Monet, burada bir ev ve bahçe kiraladı. Geri kalan ömrünün büyük kısmını sonradan satın aldığı bu yerde yeşerttiği bahçeyi resmederek geçirdi. İlk önce Ot yığınları serisini (resim linki: http://adf.ly/pmoCa ) yaptı. Farklı yönlerden ve günün farklı saatlerinde ot yığınlarını resmetti. Son olarak da bahçesinin resmettiği Zambaklar serisini hazırladı. İkinci eşi Alice 1911'de, oğlu Jean 1914'de ölmüştür.
Monet, 1923'te katarakt sebebiyle iki kez ameliyat olmuştur. Katarakt olduğu süreçte yaptığı resimlerin genel olarak kırmızı tonlarda olduğunu görürüz, bu katarakt hastalarının görüş biçiminin karakteristiğidir.
Monet'in tablolarına baktığımızda şunu farkederiz ki Monet sanatında doğadan ilham alırdı. Tablolarında çiçekler, yeşillikler adeta Monet'in imzasıydı. Ayrıca yarattığı akımla Monet ünlü ressam Van Gogh'u da etkiledi.

Ölümü 

Monet, 5 Aralık 1926'da, 86 yaşındayken akciğer kanseri nedeniyle ölmüş ve Giverny kilisesi mezarlığına gömülmüştür.